Ülkenin her toprağının üretime kazandırılmasını desteklemeye özen gösteren, bu hususta gerçekleştirdiği yatırımları ile başarıdan başarıya koşanUluslararası Jeotermal Enerji Birliği Başkanı ve MB Holding Onursal Başkanı Muharrem Balat, aldığı ödüllerle de adından söz ettirmeye devam ediyor.

Bataklık halindeki tarıma elverişsiz bir alanda inanılmazı başardınız. Bize Sultan Sera’dan bahseder misiniz?

MB Holding olarak; ülkemizin her bir toprağının üretime kazandırılmasını desteklemeye özen gösteriyor ve bu hususta çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bunun en güzel örneği; Aydın ilinde bataklık bir araziyi verimli bir toprak haline getirerek Sultan Seramızı hayata geçirdik. Sizlere bu varoluş hikâyesinden bahsetmek isterim. Menderes Nehri taşınca oradaki toprak, bataklık haline gelerek bitki yetişmez bir duruma gelmişti. Biz bu verimsiz topraklar üzerine jeotermal ısıtmalı cam seramızı kurduk ve şu anda tüm Türkiye’ye örnek bir sera ile topraksız tarım yapıyoruz. Jeotermal, Türkiye’de daha önce Kızıldere Tesisinde denenmiş ancak olumlu bir sonuç alınamamıştı. Biz bu sorunun kaynağını araştırdık ve çalışmalarımız sonucunda sıcak suyun kullanılarak dereye atıldığını gözlemledik. Jeotermalde hayati önem taşıyan bir yöntem var ki; su yer altına tekrar basılarak ısınıyor ve yeniden kullanılabilir hale geliyor. Re-enjeksiyon dediğimiz bu yöntemi şöyle özetleyebilirim; yerin altından belirli miktarda kullandığımız suyu alıp, hiç bozmadan ve içindeki kimyasalı değiştirmeden 1 kilometre uzaklıktaki yere yani yer altına yeniden yollama işlemidir. Yer altına yolladığımız su 2 bin metre aşağıdaki kayalara ulaşıyor ve bu suyu ısıtıyor.  Isınan su ise tekrar yukarıya çıkarak santrali çalıştırıyor. Bu dengeyi başarılı bir şekilde kurduğunuzda ortaya başarılı bir santral çıkıyor. Biz daha önce denenmiş fakat başarıya ulaşamamış santralleri gezip arızaları gördükten sonra bunun sebebinin re-enjeksiyon yapılmamasından kaynaklandığını gördük. Biz bu yöntem ile şu anda 40.000 MWe’lık enerjiyi hiçbir fosil yakıt (kömür, petrol) yakmadan elde etmiş olduk. İşte jeotermalin Türkiye’ye olan yararı bu noktada başladı ve  o kadar güzel gelişti ki herkesin ilgisini çekmeye başladı. Bu sebeple de enerji sektöründeki ilkleri başararak, sektörü bir adım öne çıkaran şirket ödülüne layık görüldük. Ege Yatırım İhracat İnovasyon ve Teknoloji Grubu tarafından da ödüle layık görüldük. Aldığımız ödüller bizleri hep gururlandırdı ve  daha başarılı olmak için var gücümüzle çalıştık.

Türkiye’nin ilk özel jeotermal enerji santralini hayata geçirerek elektrik enerjisi üretirken önceliğimiz hep doğaya saygı oldu. 

Başta Köşk ilçesi ve civarına istihdam katkısı sağlıyorsunuz. Çalışanlarınızın büyük bölümü kadınlardan oluşmaktadır. Düşünceleriniz nelerdir? 

Kadın toplumumuzda önemli bir yere sahiptir. Anne, eş, arkadaş kısacası toplumun mihenk taşıdır. Ve kadın eli değdiğinde güzelleşmeyecek hiçbir şey yoktur. Biz de seramızı değerli kadınlarımıza emanet ettik. Genel müdürümüz dahil olmak üzere serada çalışanların %90’ı kadınlardan oluşuyor. Bölgede kadınların kalkınmasına özen gösteriyor ve istihdam sağlıyoruz. Bu açıdan seramız bölgede güzel bir örnek teşkil ediyor. Bataklıktan hayata geçirdiğimiz projemiz ile şimdilerde hem ihracat yapıyor hem de ülke ekonomisine katkı sağlıyoruz. Karbon salınımı yapmadan, doğal ve organik üretim yaptığımız domateslerimizle ülkemizin sınırlarını aştık ve bu çalışmamızla büyük takdir topladık. Ürettiğimiz domatesleri Avrupa’ya ihraç ediyoruz. Her ay 200 ton domates ihracatı talep ediyorlar. Fakat mevcut kapasitemiz ve üretim tesislerimiz ile bu rakamlara ulaşmamız pek mümkün değil. Bu sebeple ikinci bir sera yatırımı çalışmalarımızı hızlandırıyoruz. 

Sera ısıtması maliyeti fiziki alan itibariyle yüksek olabiliyor. Biz enerji santralinden 180 derece su çıkarıyoruz ve derece orada 140’a kadar düşüyor. Burada kullandığımız yöntem re-enjeksiyon öncesi sıcak suyu tankerlerden geçirdik ve 10 derecelik ısıyı sera ısıtmasında kullanmak oldu. Bu sayede enerji elde ederken domates üretimi de gerçekleştirerek ülke ekonomisine katkı sağlamış olduk. 

Türkiye’nin yeni ekonomi modeli hakkında düşünceleriniz nelerdir? 

Türkiye’nin ciddi bir esnaf gücü var. Bu çalışma azmi ve esnaf ruhu maalesef diğer toplumlarda yok. Marangozlarımız,  kalıpçılarımız, demirci ustalarımız hepsi birer yaşayan değer niteliğinde. Bir de el sanatları değerlerimiz var. Dokumacılar, terziler, el sanatları ustaları… Bunların her biri yaşatılması gereken manevi değer niteliğinde. Türkiye’de daha önce uygulanan sistemde ihaleler müteahhitlere verilirdi. Mevcut kişiler değerlendirilerek işi yapabileceği düşünülen tecrübeli kişi seçilirdi. Buradaki en önemli kıstas ise daha önce aynı binayı yapmış olmasıydı. Söylediğim gibi tecrübe; ihale alabilmek için oldukça önemliydi. Bu şartın günümüzde göz ardı edildiğini düşünüyorum. 

Önceleri Yunanistan’dan tüccarlar tırlarla gelir ve İstanbul Kapalıçarşı’dan süs eşyaları alıp ülkelerine götürürlerdi. Buradaki el sanatları maliyeti onlara uygun fiyatlı gelirdi. Günümüzde o şansı kaybettiğimizi görüyorum. Çünkü o eskilerdeki esnafı, iş yapabilecek insanları yok ettik. Buna en güzel örnek; Karadeniz sahilinde beş adet hidroelektrik santrali yıkıldı. Daha önce hiç santral yapmamış tecrübesiz kişiler işi yürütmeye çalıştığı için büyük hatalar yaptılar ve bu beş adet santral selde perişan oldu gitti. Bu yüzden işi tecrübeli kişilere emanet etmek önemli.

Sultan Sera’nın teknolojik altyapısında yenilikler yaptınız. Bunları anlatır mısınız?

Seraların en büyük dezavantajı ısıtma zorluğunun olmasıdır. Çünkü kilometrelerce yeri ısıtmaya çalışıyorsunuz. Günümüzde yapılan yanlış uygulamaların bir tanesinden bahsetmek istiyorum. Bir kömür santrali kuruyorlar ve bu santrali ısıtmaya çalışıyorlar. Oysa yaktıkları kömür elde ettikleri domatesin yüz katı fazla oluyor. Bu yüzden o seralar çökerek yok olup gidiyor. Biz seramızı kurarken santralden çıkan 180 derece sıcak suyu, su havuzlarının içerisinden borularla geçirerek sıcak bir su elde ettik. Bu sıcak suyu da sera içerisinde dolaştırarak harcama yapmadan seramızı ısıttık. 

MB Holding olarak yeni yatırım düşünüyor musunuz?

MB Holding olarak; ülkemizin gelişmesine katkı sağlamak amacıyla bugüne kadar büyük bir azim ve kararlılıkla çalıştık. Üretmenin sınırı yoktur. Bundan sonraki süreçte de yine aynı azim ve kararlılıkla çalışarak, istihdam sağlamaya ve yeni projeler üretmeye devam edeceğiz. 

Türkiye de örnek bir sanayici ve işadamısınız. Başarınızın sırrı nedir?

Bence başarının sırrı dürüst olmaktır. MB Holding olarak biz bir aileyiz.  Çalışanlarımızla hayata geçirdiğimiz tüm projelerde önem verdiğimiz ilk şey her zaman dürüstlük oldu. Bu çizgimizden ayrılmayarak birlikte güzel işler çıkardık. 

Adeta bir eğitim merkezi gibi üretim, istihdam ve cari açığa büyük katkınız var. Girişimcilere tavsiyeniz ne olur? 

Gençlere tavsiyem kimseden yardım almadan başarı merdivenlerini kendileri çıkmalarıdır. Günümüzde imkanlar o kadar geniş ki; televizyonlar, basın, üniversiteler… Bu imkanları layıkıyla değerlendirsinler ve kendi ayaklarının üzerinde gururla dursunlar. Tabiiki bizler de her zaman onlara destek olarak daha güzel eğitim almalarını sağlayacağız. 

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Son olarak gençlere bir tavsiyem olacak. İşlerini yılmadan dürüstlük ve çalışkanlıkla inşa etsinler. Ülkemizde özellikle Z kuşağının iş hayatına atılmasıyla bazı sıkıntılar yaşanmaya başladı. Bizlere başvuran mühendislerden aldığımız geri bildirimler sonucunda, insan kaynakları ve işe alım süreçlerinde tecrübesiz olmalarından kaynaklı demoralize olduklarını görüyoruz. İntern öğrencilik, stajyerlik gibi imkanlar sağlanmadığı için gençlerimizin işe başlarken kendilerini ispat etmek gibi bir imkanları ne yazık ki olmuyor.Üzülerek söylemeliyim ki bu durumdan kaynaklı sıkıntılar da pırıl pırıl genç beyinlerin Avrupaya göç etmelerine, kendi mesleklerini yapma umutları olmadığı için garsonluk, şoförlük gibi meslekler seçmelerine sebep oluyor. Bizim devlet büyüklerimizden ve firma sahiplerinden beklentimiz mezun öğrencilerimize kendilerini ispat edebilecekleri ve umutlarını söndürmeyecek alanlarda yeni sahalar geliştirmeleridir. Batıya olan eğilimler ülkemizin ve ekonomimizin maalesef ki ilerleyen günlerde kötü etkilenmesine sebep olacaktır. Mühendis, mimar, doktor, öğretmen  gibi  bir sürü mesleğe ihtiyacımız gün geçtikçe artarken ulaşma imkanımız ise zorlaşacaktır.